30 Aralık 2013 Pazartesi

Doğu Karadeniz’in Deli Balı: Biyolojik Bir Silah mı?




Balın delisi olur mu? Evet olur. Tabi, balın delisi “mahallenin delisi” gibi bir şey değil! Peki nedir deli bal? Ne zamandır ve neden bu adla anılmaktadır?

Bilimsel verileriyle deli bal,  içerisinde grayanotoxin adlı zehir barındıran bala verilen ad. Grayanotoxin, Ericaceae familyasından bitkilerin çiçeklerindeki nektarda bulunabiliyor. En fazla da  rhododendron cinsinde bulunuyor. Eski Yunanca adı rhododendron (rhodo= gül, dendron= ağaç; gül ağacı) olan bitkinin Türkçe’deki karşılığı, orman gülü. Orman gülünün Türkiye’de görülen rhododendron ponticum ve rhododendron luteum (luteum= sarı) türü, ağırlıklı olarak Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki ormanlarda yetişiyor. Dolayısıyla Doğu Karadeniz bölgesinde elde edilen ballar arasında nadir de “delileri” de olabiliyor.











İşin enteresan tarafı, Doğu Karadeniz’in deli balına ilişkin yazılı belgeler MÖ 400’lü yılların başına kadar geri gidiyor. Nasıl mı? Şöyle: Sokrates’in öğrencisi Xenophon (MÖ 430-354), Farsların (İranlılar) devletindeki taht kavgasına Anadolu valisi Genç Kîrûş yanında yer almak üzere toplanan on bin kişilik orduda yer alan bir kumandandı. O dönem Perslerin idaresinde olan Anadolu’daki Eski Yunan ve diğer Anadolulu halklar ile Asya bozkırlarındaki İskitlerden oluşturulan bu birleşik orduda paralı asker kullanılıyordu.

Xenophon, Anabasis isimli kitabında “Onbinlerin Ordusu”nun Sardes’ten (Salihli, Manisa’daki antik kent) İran’a gidişini ve İran’da yapılan savaşta Kîrûş’un öldürülmesinin ardından ordunun kısmen dağılışını ve kalan askerlerin evlerine dönmek üzere Doğu Karadeniz’e, Trabzon Limanı’na çıkışlarını anlatır.

İran dönüşü pek çok zorluklarla Doğu Karadeniz coğrafyasına ulaşan Xenophon ve askerleri, günümüzde Bayburt’un bulunduğu bölgede oluğu düşünülen İskit ülkesini geçip yüksek bir tepeden aşınca, Maçka’nın güneyinde olduğu tahmin edilen bir bölgeye ulaştı. Xenophon’a göre buradaki bol yiyecekli köylerin tek şaşırtıcı yanı etrafta pek çok bal peteğinin olmasıydı.

Askerler bu balın çok tehlikeli bir özelliğinden habersiz, etraftaki peteklerden bal yediler.  Xenophon, balların tadına bakan askerlerin tümünde bilinç kaybı, kusma ve ishal görüldüğünü söylüyor. Askerlerin, ayakta duracak halleri kalmamıştı. Xenophon’a göre “bu balın bir tadımlık kadarı, körkütük sarhoştan farksız bir etki; daha fazla miktarı ise delilik benzeri bir krize sebep olmuştu”. Serilip kalanların hali “ölümle yüzyüze gelmiş gibiydi”. Şöyle der Xenophon:


Neticede yüzlercesi, büyük bir yenilgiye uğramışçasına, ümitsiz bir şekilde yattılar. Ancak ertesi gün olunca kimsenin ölmediği anlaşıldı; aşağı yukarı önceki gün balı yedikleri saate gelindiğinde bilinçleri yerine geldi. Ciddi bir tıbbî tedaviden sonra iyileşenler gibi, üç-dört gün sonra tekrar ayakları üzerine kalkabildiler.
 

Xenophon'un verdiği bilgilere göre askerlerin takip ettiği yol

Doğu Karadeniz’in deli balına ilişkin tek kayıt Xenophon’a ait değil. Ünlü Yunanlı bilgin Aristo’nun (MÖ 384-322) olduğu söylenen Mirabilibus Auscultationibus isimli eserde de deli bala ilişkin bilgiler vardır. Ancak oradaki bilgilerden, deli balın hangi bitkinin nektarından kaynaklandığı konusunda dönem insanlarının doğru bilgiye sahip olmadıkları anlaşılıyor. Nitekim Aristo’ya, ulaşan haberlere göre, Pontus Krallığı’ndaki Trabzon’da arılar, şimşir ağacından sert kokulu bir bal yapmaktaydı. Bu bal, sağlıklı adamı deliye çevirdiği gibi, epilepsi hastalarını tedavi etmekteydi.

 Öte yandan, Amasyalı Strabo (MÖ 64-MS 24) da ünlü Coğrafyası’nda deli baldan bahseder. Bu kez bağlam hayli ilginçtir. Çünkü Strabo’nun anlattıklarından yola çıkarak Doğu Karadeniz’in deli balının tarihte kullanılan ilk biyolojik silah olabileceği dahi düşünülebilir. Nitekim Stabo’nun ilgili satırları, deli balın Doğu Karadeniz’in yerlileri tarafından, Romalı üç bölük askerin etkisiz hale getirilmesinde nasıl kullanıldığını anlatmaktadır.



Romalı Pompey (MÖ 106-48), Roma’ya karşı bağımsızlık mücadelesi veren kadîm Pontus Krallığı’nın  Fars-Yunan kökenli kralı VI. Mitrades’e karşı savaşmak için Anadolu’ya gelen bir komutandı. Enteresan bir ayrıntı, aynı zamanda bir bilim adamı olan VI. Mitrades ise, zehirbilim konusunda sıkı bir uzmandı. O kadar ki muhtemelen kendi üzerinde yaptığı deneyler sonucunda, zehirlere karşı bağışıklık sağlamayı dahi başarmıştı.

Strabo, VI. Mitrades döneminde Trabzon ve Giresun’un (Pharnacia)  sahilden yükselen kısımlarındaki engebeli İskit (Scydises) Dağı’nda, çeşitli yerli toplulukların yaşadığını söylüyor. Dağın tepeleri ise Heptakometler’in (Heptacometae) elindeydi. Strabo’nun anlattığına göre, Giresun dağları’nın çaprazlama geçtiği bu bölgede yaşayan toplulukların tümü oldukça vahşiydi.

Ağaçlarda ya da küçük kulelerde yaşayan bazı Heptakometlerin de olduğunu söyleyen Strabo, onların Pompey’in ordusundan üç bölüğü anılan İskit ve Giresun dağlarından geçerken nasıl yok ettiğini de anlatıyor. Bu noktada deli balın Heptakometlerin bu saldırısıyla olan önemli bir bağlantısı ortaya çıkmakta: Strabo’ya göre bu yerli halk, yöredeki ağaçların dallarına koydukları peteklerden deli bal sağıp, tabaklara doldurmuş ve Pompey’in askerlerinin geçeceği yolların kenarlarına koymuş.  Bekledikleri gibi de olmuş;  baldan tadıp bilinçlerini kaybeden askerler rahatsızlanınca üzerlerine saldırarak kolayca onları yenmişlerdi.

Strabo’nun anlattıkları, insanın aklına kadîm Pontus Kralı VI. Mitrades’in zehirli maddeler konusundaki meşhur uzmanlığını getiriyor. Ayrıca kaynakların çizdiği meraklı portreye bakılırsa VI. Mitrades, muhtemelen Xenephon’un askerlerinin başına geleni de biliyordu. O halde, Kral, kendi hakimiyet bölgesindeki bu yerli topluluğun reisleriyle görüşüp onları, Pompey’in askerlerine karşı bir tür biyolojik silah olarak deli bal kullanmaya ikna etmiş olamaz mı? Nitekim dağın başında yaşayan vahşi bir halkın bu kadar planlı ve stratejik davranmayı başarmış olması şaşırtıcı duruyor.



Dr.Emine Sonnur Özcan
BTD Ocak 2014 sayısında yayınlanmıştır.







http://www.uludagaricilik.org.tr/dergi/2011/2011-4/mak3.pdf 
http://www.dagem.duzce.edu.tr/Dokumanlar/7c53aefa-9f80-48c5-bdf8-fa2d6cc4e442_Calistay_Sunum_10_DN_BOLUKBASI.pdf 
Xenophon, Anabasis, IV. Kitap, VIII. Bölüm, Çeviri: H. G. Dakyns, ELPN Press, 2007. 
http://www.gutenberg.org/files/1170/1170.txt 
On Marvellous Things Heard (de Mirabilibus Auscultationibus) Loeb Classical Library
Cambridge-London, 1936.

http://penelope.uchicago.edu/Thayer/E/Roman/Texts/Aristotle/de_Mirabilibus*.html 
Strabo, Coğrafya, XII. Kitap, 3. Bölüm Yunanca’dan Çeviri: W. Falconer, Londra, 1903. 
Akıncı, Sinan, Kamber Karakurt, Atiye Çengel, Uğur Arslan,  “An Unusual Presentation of Mad Honey Poisoning”, International Journal of Cardiology, 129 (2008) e56–e58 
Kelhoffer, James A., ‘John the Baptist’s “Wild Honey” and “Honey” in Antiquity’, Greek, Roman, and Byzantine Studies 45 (2005) 59–73. 
http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0196064409006416

Hiç yorum yok: